KOBİM TÜRKİYE

Avrupa/Amerika kötü ama Rusya/Çin muhteşem; Öyle mi!..

CengizAygün—Rusya Türkiye’den bir üreticiden mandalina alımını durdurdu.
—Çin’in BM temsilcisi Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeydoğusunu işgal ettiğini söyleyerek Türkiye’yi uluslararası insanî hukuka uymaya çağırdı.
—Çavuşoğlu; “Rusya ve ABD, PKK/YPG’yi geri çekme konusunda sözünde durmadı” dedi.
—Rusya/Kremlin Sözcüsü Peskov Türkiye’nin Ukrayna’ya SİHA satışını eleştirdi ve Türkiye’yi uyardı…
Bunlar sadece son bir-iki gün içinde yaşananlar…

Buna rağmen birileri nakarat halinde;
Yok efendim, bizim asıl doğuya yönelmemiz lazımmış,
Şanghay Beşlisi’ne girmemiz menfaatimizeymiş,
Rusya bizi şöyle severmiş,
Çin bizi böyle desteklermiş,
Ela kaşımıza-gözümüze hayranlarmış,
Batı’dan ve Amerika’dan bir hayır yokmuş,
Yeter ki isteyelim ve Batı’dan kopup Çin’in elini sıkalım; zenginlik içinde olabilirmişiz!..

Hadi oradan…

Bakın ve görün;
Birleşmiş Milletler toplantısında, bölgemizin 6000 km. uzağındaki Çin, 900 km. sınırımız olan Suriye konusunda bize ayar vermeye kalkıyor.

Uygur Türklerine/Müslümanlara soykırım yapan Çin, kalkmış bize “insanî hukuk”tan, insan haklarından ve işgalcilikten dem vuruyor.

Keza Rusya,
Her fırsatta ve hemen her bölgede aleyhimize olan her türlü varyasyonun içinden çıkan Rusya, güya bize dostmuş/dost olmamız gerekenmiş.

Bırakın Türkiye düşmanlığını; adam domates/soğan/mandalina/portakalımıza bile düşmanlık yapabilecek tıynette…

Ne zaman ki Avrupa ve ABD ile ilişkilerimiz birazcık düzelmeye görsün,
Hatta düzelme ihtimali belirsin; bu iki ülkeden kin/nefret/husumet ve zarar akıveriyor.

Olmaz, arkadaş olamaz…
Çin ve Rusya’dan dost olmaz.
Daha ne kadar test edeceğiz ki…
Daha ne kadar darbe yiyecek ve hasmane tutumlarını göreceğiz de; gözümüz açılsın.

Bunu derken de, Amerika ve Avrupa’nın dostane bir yaklaşımda olduğunu iddia etmiyorum.
Onların da geri kalan yanı yok.

İki kötüden hangisi dersek; menfaatimize uygun olandır derim.
Siyasi/ekonomik ve insanî ilişkilerimiz bağlamında bakarsak; ikiliden Avrupa/Amerika menfaatimize çok daha uygun.

Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok bağlamında; Çin’i, Rusya’yı yeniden keşfe ve dostlaştırmaya hiç gerek yok.

Bin yıldır/iki bin yıldır bunların ne olduklarını ve olmadıklarını defalarca yaşadık/gördük/deneyimledik.

Tamam dengeleme politikası gereği bir strateji içine girebiliriz.
Olumlu da karşılarım.
Ki, Demirel bunu geçmişte yapmıştı.
Hatta zamanın Sovyetler Birliği devlet başkanıyla iyi ilişkiler kurmuş ve ülkemizde bu sayede, İsdemir başta olmak üzere pek çok sanayi tesisinin inşasını sağlamıştı.

Ama bu noktada en önemli unsur “denge/denge/denge”…

Bu arada Rusya ve Çin üzerinden Avrasyacılık yapıp bu ülkelere güzellemeler düzenler, -sözüm ona- Batı’nın emperyalizmine ve kapitalizmin Amerika’dan yayıldığına dem vururlar.
Ve Türkiye üzerinde bir emperyalist Batıcılığa vurgu yaparlar.

Öyle mi peki?
Evet öyle…

Ama Rusya ve Çin kapitalist sistemden çok uzak/ayrı ve bambaşka mı sizce!..
Alakası yok.
Babası babası; bu ülkeler kapitalizmin yeni vatanı/yeni mekanı/ yeni nesil versiyonu.

Çin ekonomisine bakın,
Hem de vahşi kapitalizm dönemi yaşıyor adeta.

Hakeza Rus ekonomisi,
Bence oligarklar/aristokratlar/derebeylikler ekonomisi desek daha doğru olur..
Üstelik Batı’dan daha ileri düzeyde, modern çağda vahşi sömürgecilik mantık ve mentalitesiyle oluşan bir sömürü sistemi ve emperyalizm yaşıyor/yaşatıyorlar.

Bu ülkelere sözüm yok.
Herkes oyunu kuralına göre oynuyor ve ülkesel menfaatlerini maksimize etmek için ne gerekiyorsa onu yapıyor.
Rusya da öyle, Çin de öyle…

Daha önce de söyledim,
Amerikancılık veya Avrupacılık yapmıyorum.
Buralarla sıkı teşrik-i mesai içindeyim.

Ama aynı zamanda, taaa Moğolistan’a kadar, doğuyla da iletişim halindeyim.
Hemen yaftalamayı severiz ya; hah işte, bu Amerika’nın adamı veya yok bilmem İngiliz tetikçisi filan diye…
Kim ne derse desin umurumda değil.
Tek ve yegane parametrem var, o da Türkiye’nin menfaatleri ve kazanımlarıdır.
Ama akıllıca,
Soğukanlı,
Öfkesiz ve zararla oturmayacak yaklaşımla, Türkiyeciyim ve Türkiyecilik yaparım sadece…

Bu özelliğimi, Batı’da iletişimde olduğum dernek/vakıf ve yöneticiler de bilir, Doğu’da fahri veya aktif şekilde iletişimde olduğum kurum/kuruluşlar da bilir…

Her zaman denge dedim,
Dengeden yana oldum,
Ve, dengeli diplomasiden taviz verilmemesi gerektiğini söyledim.
Hala da öyle düşünüyorum,
O noktadayım,
Ve, bu noktanın kaçırılmaması gerektiğini dile getirmeye devam edeceğim.

Son olarak;
Ekonomik ve siyasi olarak oranlarsak; üçte ikiden fazlasıyla işbirliğimiz/ihracatımız/ithalatımız/eğitsel/askeri birlikteliğimiz Avrupa ve Amerikayla…

Peki hal/ahval böyleyken Avrupa ve Amerika ile sorun yaşıyor muyuz?
Ziyadesiyle…

Peki bunun çözümü akıl/akılcı ve soğukkanlı diplomasiyi bırakıp Rusya ve Çin’e yönelmekte mi?
Hiç değil…

Ne Rusya ve Çin’i yok sayacağız ve ne de Amerika ve Avrupa’ya sırt döneceğiz.
Avrupa ve Amerika’ya on defa dikkat etmemiz lazım.
Ama unutmayalım ki; Rusya ve Çin’e yüz defa dikkatli olmak zorundayız.

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlar.

Başa dön tuşu